PSİKOLOJI; Bir İçsel Rehberlik Örneği
TRANS-RASYONEL bir tutumum var. Bunun ne olduğunu merak ediyorsanız araştırın. Kısaca burada, bu tututmun rasyoyu, onun sınır ve olanaklarını bilerek kullanmak olarak tarif edeyim.
Son dönemlerde malum koşulların da etkisiyle belli ölçülerde sorunlar yaşadım. Belli metodların beni hep kurtardığını bilmenin verdiği rehavetle, gerekli şeyleri ihmal ettiğim olur. Böyle dönemlerin sonunda bir yerde bir karara zorlanır ve toparlanırım. Bu döngü elbette bir kader değil ve üzerinde çalışılıp aşılmalı.
Ritulelistik olmayan metodları tercih ederim. Bilirim ki ritueller kişiyi oyuncak haline kolayca getiriverir. Spirituellik adına pek çokları bu durumdadır.
Gelelim örneğimize. Lafı uzatmadan, birinci tekil şahıs üzerinden anlatalım:
Niyet: Akşamdan üst benliğime, gözlemleyen ve farkında olan kendi parçama açıklayıcı bir rüya isteğiyle yatağa giriyorum.
SEA ile birlikte kırsal bir alanda yürüyoruz. Adeta bir rehber gibi. Bu durum bana çok da yabancı değil. Rehberimin, zahiri yaşamdan tanıyıp da hayranlık (platonik) duyduğum biri olarak karşıma çıkması durumlarını daha önce de deneyimledim. Duygusal otoritenin, ruhsal dışavurumu mu diyelim…. Bu misyonuna uygun olarak davranıyor. Fazla konuşmuyor ve yol gösteriyor…
Bir göle varıyoruz. Ben suya girip yüzmeye başlıyorum, o kıyıda kalıyor. Elbiselerim üzerimde. Su soğuk, bulanık, ama kirli değil.
Küçük bir erkek çocuk da suya giriyor. Ne yapmam gerektiğini biliyorum. SEA kıyıdan bizi izliyor. Çocuğu kollarından tutup, gölün dibine ulaşmak için dalıyorum. Çocuğun boyu benden kısa olduğu için onu kendimden aşağıda tutuyorum. Öyle bir hizada tutuyorum ki, tıpkı karadaymışız gibi ayaklarımız aynı hizada olsun. Bu şekilde bulanık su içerisinde aşağıya doğru dalıyoruz. Dalış boyunca bacaklar aşağıda ve kafalar yukarıda. Ara sıra tek kolumu bırakıp inişe yardımcı olacak hareketlerle suyu itiyorum. İkimizin ayakları da aynı anda zemine basacak ve sonra tekrar su yüzüne çıkacağız. Nefes sorunu yaşamadan zemine, gölün dibindeki toprağa ulaşıyoruz. Sonra tekrar su yüzüne çıkıyoruz. Bu iş bittikten sonra küçük çocuk kayboluyor. Ben kıyıya SEA’nın yanına gidiyorum.
Oldukça sade ve odaklı SEA. Ne yaptığını biliyor, ya da öyle gösteriyor.Samimi ama ciddi ve mesafeli. Büyükçe, belki de bir insan boyuna yakın at nalı ters U şeklinde sepet örgüsü gibi sarılmış yeşil bir bitki kaplı bir şey gösteriyor bana. Ne olduğunu sormuyorum. Sonra Kayseri’ye gitmemiz gerektiğinden söz ediyor. Kayseri mi? Ne alaka ya? Bunu da sormuyorum. Öyle bir ciddiyet var aramızda. Belki de ben acemiyim ve sormam gerekir…
Uyandığımda o çocuğun kendi çocukluğum olduğunu, bulanık ama temiz gölün bilinç altı/dışım olduğunu, SEA’nın üst benliğimi temsil ettiğini, ya da en azından benden daha bilgili bir rehber versiyonum olduğunu, sorulara yanıt bulmam için o çocuk halimdeki, o yaşlarımdaki deneyimlere bakmam gerektiğini biliyorum.
At nalı benzeri büyükçe kapı ve çelenk gibi bir şeyin ve hiç gitmediğim Kayseri’nin anlamları ise hala muamma…