DERSİM PEHLİVANLARI– ‘UĞURSUZ ARAÇTIR SİLAH!’
Bir zamanlar Dersim’in namlı silahşörleri (sefkan) varmış. Üzerlerine ağıtlar, destanlar söylenmiş ve kahramanlıkları dilden dile anlatılmış Dersim tarihinin ayrılmaz parçaları olan savaşçılarmış bunlar. Her aşiretin böyle namlı adamları olurmuş. İyi işler yapanları olduğu gibi kötü işler yapanları da varmış. Bunlardan biri de Qemo Por ya da Poro lakabıyla bilinen dedemizmiş.
Bunlar kılıçların, bıçakların, sapanların ardından ateşli silahlara da iyi adapte olmuşlar. Kayaların üzerindeki kesme şekerleri vurdukları rivayet edilir. Öyle keskin nişancılar varmış.
Ozanlarımız, şairlerimiz, şifacılarımız, delilerimiz ve keramet sahibi evliyalarımız da bilinir ve anlatılır.
Ama ben bugün burada başka bir katagorideki insanlarımızdan söz edeceğim. Dersim’in pek bilinmeyen pehlivanlarından. Burada duyup bildiğim bir kaç örneği bildiğim kadarıyla anlatıp, hemşehrilerimden konunun tamamlanmasını ve zenginleştirilmesini rica edeceğim.
İnsan yaşadığı doğaya benzer. Dersim doğası zorludur. Elbette ki o dağların, vadilerin bağrından da ona benzer çetinlikte yiğitler bol miktarda çıkacaktır.
Burada kullanacağım anlamdaki Pehlivan’ın esası fiziksel güç olacak. Bu pehlivanlar silah yerine kas gücünü, bedenlerini ve akıllarını kullanırlar. Evet, konuya yabancı olanların ön yargılarının aksine iyi bir döğüşçü olabilmek için iyi bir zekaya sahip olmak gerekir. Bu bugün boksörler için de geçerlidir. Aptal bir boksörün çok üst düzeylere gelmesi zordur.
Elbette bu tür adamların kötü karakterli olanları da vardır. Ama tanıdıklarım çoğunlukla iyi huyludur. Üstün fiziksel güç kendini ispat etme derdinde olmaz pek. Kendinden emin olduğu için korku da yaymaz etrafa.
Düşünceme göre silahşör olmak biraz arkası sağlam olmayı gerektiriyordu. Bir kere silahı ve cephaneyi bulmak için gerekliydi bu. O yüzden silahşörler genellikle aşiret mensupları ve nufus sahibiydiler. İstisnaları da olabilir tabii. Ama pehlivanlık zenginlikle, nufusla, aile ve çevreyle olacak bir şey değil. O güç ya vardır, ya da yoktur. Üstüne bir cesaret gerekir tabii. İdman da gerekir. Dağlar ve doğal çalışma koşulları o imkanı verir. Kısacası fakir fukara bir adam da namlı bir pehlivan olabilir. Silahşörden önemli bir sosyal fark buradadır.
1995 yılında Pülümür Gürk köyünden bir aileyle tanıştım. 1994’de bu köy askerler tarafından yakılmadan daha önce baskılar üzerine boşalmıştı.
En küçük kardeş orta boylu ince yapılı olmasına rağmen inanılmaz bir acı kuvvete sahipti. 17 yaşında 3 adet çimento torbasını (150 kilo) kaldıran bir güç. Gülhane parkında yapılan Türkiye bilek güreşi turnuvasına katılmış ve ikinci olmuş. Yenildiği kişi ise bütün yaşamını koltuk değneğiyle geçiren birisiymiş.
İşte bu aile bana gene o köyden Towlu adında birini anlattı. Bu zamanının ünlü pehlivanlarındanmış. Acı kuvveti dillere destanmış. Bir yıkığın altından damı kas gücüyle kaldırıp insanları kurtarmış. 38’de bu kişiye yaşlı, kadın, çoluk çocuk epey bir insan emanet edilmiş ve Towlu iki yıl boyunca dağlarda bu gurubu koruyup sağ salim belalı dönemi atlattırmış.
Gene aynı çevereden yanılmıyorsam Ovacık Birman’dan bir aile de bana kendi köylerinden birisini anlattı. Malesef onun ismini hatırlamıyorum. Ama belki bu yazı üzerine bilen birisi çıkar. O kişi de 1800 lerin sonlarında namlı bir pehlivanmış. Artık yaşlandığı bir dönemde olan bir olayı dinlemişler büyüklerinden.
Bir İngiliz döğüşçüsü ünlü pehlivanlara meydan okumak için seyehate çıkmış. Nerede namlı birisi varsa gidip ona meydan okuyormuş. Bu yenilmez adam bizim yaşlı köylünün namını da duyunca soluğu Munzur dağlarında almış. Bizimki ‘ben artık yaşlandım’ deyip geri çevirmiş. Adam inat etmiş ve vaz geçmemiş. Bizimki yalvarıp yakarmış ama kar etmemiş. İngiliz ne yapıp edip Dersimliyi meydana çekmiş. Anlattıklarına göre müsabaka birkaç saniye sürmüş. Bir tek sarıldığını söylüyorlar. İngiliz çöküp kalmış. Kendine gelice yola çıkmış ama bir sonraki köyde ölmüş.
Yıllar önce Atina’dayım. Yanılmıyorsam Hipokratus caddesinde ayakkabıcı Yorgo vardı. İstanbul göçmeniydi ve gençliği Cağaloğlu’nda geçmişti. Sohbet ederken Dersimli olduğumu öğrenince bana Cağaloğlu’nun Dersimli Hammal’ının kuvvetini sanki Herkules’i anlatır gibi anlattı. Ben; kaç kilo kaldırıyordu ki? diye sorunca güldü: ‘Ne kilosu birader, ton ton’ dedi. Tahminim 50’li yıllar olmalı. Kimdi acaba, sürgünlerden bir miydi, kimin nesiydi? Belki bir bilen çıkar.
Ey edebiyat meraklısı İstanbul’u anlatan romanlarda, öykülerde raslarsan böyle hamala. Muhtemel ki bizimkidir o…
Eminin sizin de köyünüzde çevrenizde bildiğiniz duyduğunuz böyle pehlivanlar vardır. Yazın paylaşın bilelim. Bence onlar silahşörlerden daha da değerlidir. Çünkü Yaşlı usta Lao Tse’nin dediği gibi ‘uğursuz araçtır silah’.
Yukarıdaki resimde Pülümür’ün simgelerinden, gençliğinde değirmen taşını yerinden oynatacak kas gücü olduğu söylenen, annemim amcası Hüseyin Dursun, nam-ı diğer Boldozer Hüseyin.