Zazaki (Kırmancki) ve Kurmanci
Öncelikle politik kaygılarla yapılan açıklamaları bilimsel tartışmadan ayıralım. Zaza dilinin Kürtçe kılıfı altında Kurmanc dilinin bir lehçesi olarak gösterilmesi ve bu şekilde gelişimine engel olunduğu ve olunacağı kaygısı anlaşılabilir. Böyle bir tehlike Kürt milliyetçiliğinin doğduğu zamanlarda gerçekten de vardı. Mesela “standart tek bir dil işleri kolaylaştırır ve bu yüzden de en yaygın olan Kurmanci dışındaki dilleri bastırmak faydalı olur!” tarzı bir politika güdülebilirdi. Ama bu böyle olmadı ve Kürt milliyetçiliği bünyesinde Kurmanci’nin kendisi de lehçe olarak tanımlandı ve Kürtçe bu şekilde bir kaç lehçenin ortak adı olarak sunuldu.
Elbette bu da eleştirilebilir. Ama dürüst olmak gerekir. Benim bildiğim hiç kimse Zazaca Kurmancca’nın lehçesidir demiyor. Belki kıyıda köşede tek tük bunu diyen bireyler vardır. Ama söz sahibi, bir kurumu temsil eden ya da dilbilimi ve edebiyat üreten hiç kimse bunu iddia etmiyor. Ayrıca Zazaca yazılmasın, gelişmesin diyen birine de rastlamadım. Aksine anadili Kurmancca olup da Zazaca öğrenen ve öğrenmek isteyen insanlar tanıyorum.
Lehçe Arapça bir kelimedir ve anlamı konuşulan dildir. (https://www.nisanyansozluk.com/kelime/leh%C3%A7e) Yani kelime köken olarak zaten dil demektir ve bu anlamda her dil de bir lehçedir. Ama gene de ben kişisel olarak “diyalekt” anlamıyla karışmaması için dil demeyi tercih ediyorum. Evet bu anlamda Zazaki/ Kırmancki/ Dımılki/ Kırdki diye adlandırılan dil Kurmanci’den ayrı bir dildir. Buna şüphe yok.
Gene objektif olarak baktığımızda görüyoruz ki en az Zazacı kesim kadar kendi dillerini Kurdi üst şemsiye altında gören yazarlar da bu dile katkıda bulunuyor ve bu dilde yayınlar yapıyorlar. Demek ki bu konudaki ön kabuller üretimde belirleyici olmuyor.
Şimdi gelelim bu yazıyı yazmama vesile olan ve Zazacı kesimlerce paylaşılan Paris Doğu Dilleri Enstitüsü’nde Kürtçe eğitim görevlisi Prof. Dr. Joyce Blau’nun bir ropörtajındaki sözlerine: “Muhtemelen Gorani ve Zazacanın mazisi Kürtçeninkinden daha eskidir.”
Öncelikle belirteyim ki, benim temel prensibim ‘bir şey ne ise odur!’ düsturudur. Yani gerçek buysa elbette sorun yok. Ama bu düşünmemize engel değil.
Düşünelim.
Zazaca ve Kurmancca’nın kuzeybatı irani dillerden olduğu konusunda bir mutabakat var. Bu ne demek? Bu demektir ki, bu iki dil (ve ayrıca başka bazı diller de) eskiden tek bir dildi. Sonradan çeşitli sebeplerle ayrılan gurupların dilleri başkalaşarak bugünkü hallerini aldı. Eğer burada hemfikirsek bu dillere hangi isimleri verdiğimiz bir ayrıntı olacaktır. Yani benim itirazım bu dillerin farklı diller olduğunun belirtilmesine değil.
Özellikle Zazacı kesimin büyük kısmında bu dillerin “kökenden ayrı” diller olduğunu ima edenler var. Bunların dürüst olduklarına inanmıyorum. Bunlar belli kelime tabelaları yayınlıyorlar ve bunlarla bu dilleri ne kadar farklı olduğunu göstermeye çalışıyorlar. Oysa ben istersem mesela onar ya da yüzer cümleden oluşan öyle listeler hazırlarım ki, seçimime göre bir listede diller apayrı görülürken başka bir listede cümle ve kelimeleri öyle bir seçerim ki, bu iki dil neredeyse aynı görünür. Yani niyetim ve bilinçli seçimlerime göre oluşturacağım listelerle istediğim algıyı oluşturmaya girişebilirim. Hem de seçtiğim cümleler gerçek olur. Işin tuhafı aynı işi Türkçe için, mesela Muğla, Edirne, Niğde, Erzurum ve Trabzon ağızlarında da belki ayni düzeyde değil ama yaklaşık olarak yapabilirim. Yani bu yörelerden öyle cümle ve kelimeler seçerim ki, listeleri okuyan bunları ayrı ayrı diller olduğuna ikna olabilir. Aslında bu tür hileler ve aldı operasyonları her dilde yapılabilir. Hele ki okuyucu kitlesi dilbiliminden bihaberse.
Buradan yöntem konusuna girelim. Araştırma sorusu sorulur, hipotezler geliştirilir, bunlar sınanır ve sonuçlar yayınlanarak eleştiriye açılır. Bu sonuçların duyurulduğu bilimsel makalenin ayrılmaz parçası METOT bölümüdür. Araştırmacı burada şeffaf bir şekilde araştırmayı hangi metotlarla yürüttüğünü anlaşılır biçimde aktarmakla yükümlüdür. Ayrıca çıkardığı/ ulaştığı sonuçların sağlam ve takip edilebilir argümanlarla desteklenmesi gerekir. Ancak böyle bir makale bilimsel düzeyde tartışılmaya hak kazanır. Ve bu biçimde eleştirilmeye ve yadsınma olasılığına açılır.
Yani bu prensiple bu tabelaları oluşturanlar bir zahmet o kelimeleri hangi metot ve kriterle sektiklerini belirtmek zorundalar. Gerekli düzeyde metot açıklaması olmayan yazı bilimsel bir makale değildir. Bu şekilde bu insanlar mesela ilk on rakamdan 7 tane ortak olanı anmayıp, farklı olan 3 taneyi öne çıkarırlar. Ne kurnazlığı deniyordu buna??? Hem de o 3 farklı sayının hangi ses dönüşümleri sonucu oluştuğu da pek ilgi alanlarına girmez.
Yukarıdaki alıntıya dönersek. ‘Muhtemelen’ ifadesi zaten başka ihtimallerin de olabileceğini öngörür. Bu ifade bir araştırma sorusunun formüle edilmesi için ilham verebilir. Paylaşan arkadaşa „bu hoca bu soruyu bir araştırma konusu yapmış mı, bu konudaki yayını nerede?” diye sordum ve cevap alamadım. İnternette Scolar üzerinden kendim araştırdım ve bulamadım. Fransızca yazdıysa bilmiyorum. Bilen varsa göndersin. Okur değerlendiriliriz.
Şimdi kendim bir mantık yürüteyim. Ben de Zazaca’nın Kurmancca ve Farsça’ya göre bazı arkaik İranca formları koruduğunu düşünüyorum. En dikkat çekici olan cins (Genus) durumları. Mesela Zazaca’da öznenin cinsiyetinin fiil çekimini etkilemesi durumu. Sadece insanların değil, şeylerin de cinsiyetinin olduğu dillerde bu aynı zamanda dili zorlaştıran bir kural. Kurmancide Genus var. Ama bu şeyin cinsiyeti possesiv, iyelik durumlarını etkiliyor. Kırmancki’de ise buna ek olarak konjugasyonu yani fiil çekimini de etkiliyor. Farsçada ise bu bitmiş.
Dilbilim uzmanı değilim. Ama bir kaç dili sonradan öğrenmiş ve aralarında Latince, eski Yunanca ve Sanskrit gibi antik kültür dillerine meraklı ve biraz da eğitimini almış bir insan olarak farklı dillerle etkileşimi güçlü olan yaygın dillerin çoğunlukla sadeleşmeye eğilimli olduğunu biliyorum. Mesele Latincenin gramer yapısı onun torunu olan İtalyancadan, Sanskrıt’inki de kendi torunlarından daha komplike.
Buradan yola çıkarak Zazaca’nın daha eski olduğunu iddia edebilir miyiz? Bunun olası diğer bir açıklaması da Zazaca konuşan gurupların daha yüksek, dağlık bölgelerde, daha izole yaşamış olmaları ve bu biçimde eski gramer formlarını korumuş olmaları olabilir mi acaba?
Işte bunlar araştırma sorularıdır. Bu tür soruların yanıtlanması ciddi bilimsel çalışmaları gerektirir. Daha etimoloji sözlükleri bile yapılmamış olan dillerin geriye doğru rekonstrüksiyonunu nasıl yapacaksınız? Eskiden nasıl bir şeye benzediğini elinizde yazı aktarımı yoksa nasıl bileceksiniz? Sahi o kurulan Zazaca kürsüleri ne yapıyor? Avrupa’da İranistik okuyanlar politik angajmanların ve kaygıların ötesinde bu işlere neden eğilmiyorlar? Mesela aramızdan kaç kişi Sanskrit, Pehlevi, Avesta alfabelerini öğrendi ve bu metinleri orijinal dilinde okuyabiliyor?
Özel bir çalışma yapmamakla beraber (benim branşım zaten bu değil, Arkeoloji) bazen karşılaştığım Sanskrit kelimeleri karşılaştırıyorum. Bunlar bazen Zazaca’ya, ama bazen de Kurmanci’ye yakın çıkıyor. Mesela Sanstrit Eka (bir) Yek’e (Kurmanci) yakınken Vayu (rüzgar) Va’ya (Zazaca) yakın. Yani kelime bazında bir sonuca varamıyorum. Böyle yüzlerce kelimeye rastlıyorum ve hangi dile daha yakın sorusunu bu şekilde yanıtlayamıyorum. Aynı durumu başka iranı ya da hindi dillere bakınca da görüyoruz. Bir eski dilde Berf (kar) karşımıza çıkarken başka bir dilde Vore çıkabiliyor. Diyalektolojik bir bakışla da hem Kurmancca hem de Zazazca kendi içerisinde hem leksikal açıdan hem de gramer bakımından çeşitlilik gösterebiliyor. Öyle ki bir gramer yapının ya da kelimenin belli diyalektlerde bu iki dilde ilginç bir şekilde birbirilerine aynı dilin başka bir ağzına göre daha da yakın olduğunu görebiliyoruz. Zazaca arkaik formları koruyor derken bir de bakıyoruz ki Bingöl Zazacası ekleri atımış…
Genelde Kurmanci XW sesi Zazaca’da ya X ya da W olarak kalmış. Mesela kendi anlamına gelen Kurmanci Xwe Zazaca Xo, Xwarin Werden (yemek) olmuş, Xwestin (istemek) Zazaca Wazen olmuş, Xwendin (okumak) Zazaca Wenden olmuş vs. Şimdi bu yapıya baktığımızda sadeleşme ölçüsüyle gidersek bu sefer Kurmanci’nin daha arkaik formlara sahip olduğunu düşünebiliriz. Yani demem o ki, bu işi çözmek o kadar kolay değil ve bütün ezberleri bırakıp önyargısızca bakmayı gerektiriyor. Gene bu tür ses dönüşümlerinde habersiz olanlar kelimelerin çok farklı olduğunu sanabiliyorlar.
Dillerimizin etimoloji sözlükleri yazılmadığı gibi, bırakalım eski dilerle yaşayan irani dillerle bilimsel bir karşılaştırılması bile yok. Hani Goranca ile Tatça ile Talişçe ile, Belucca ile karşılaştırma yayınları nerede? Bol bol sallamalar… Bildiğim tek görece kapsamlı örnek Serkan Oğur’un Farsça, Kurmancca, Zazaca Mukayeseli Gramer ve temel sözlük kitabı. Bir de nette Mesut Keskin’in çok kısa bir yazısı var. O da seçkisini hangi kriterle yaptığını yani yöntemini açıklamamış. Başka var mı?
Çoğu arkadaş Zazaca derleme ve yazım işinde iyi. Ama maalesef genel bilim metodolojisi, politik önyargılardan uzak bilimsel bilgi üretimi, genel dilbilgisi ve yabancı diller konusunda zayıflar. Bilimsel makale okuma alışkanlıklarının pek olmadığı ise çok belli oluyor.
„Ben herkesten daha iyi bilirim” diye bir iddiam yok. Ama bilimsel metodun ne olduğunu iyi bildiğimi düşünüyorum. Bunu herkesin öğrenmesini gerçekten istiyorum. Çünkü bu disiplini edinmemiş, ya da bildiği halde politik kaygılarla ihlal eden kişilerle muhatap olmak çok yorucu. Her zaman yapmak isteyeceğim bir şey değil.
Bilimin inançtan farkı kanıtla yükümlü olması ve kendisini tartışmaya açmasıdır. Kürtçüler arasında örneğin Cemşit Bender, Kardakus ve Seyidani gibi kanıt kaygısı ve bilimsel altyapısı olmayan yazar ve anlatıcılar var(dı). Ama bunlar azınlıkta ve aklı başında baöka insanlar da var. Ama Zazacılar için tam tersi sözkonusu. Tamamen uçuk yazılar ve kitaplar var ortada. Burada isim vermiyorum, çünkü bunlar arasında cidden akıl sağlığından kuşku duyduğum kişiler var… Üstelik bu kesimden bu işin metodolojik olarak doğrusunu bildiğini varsaydığım kişiler sesiz kalarak maalesef bunları koruyor gibiler.
Son olarak şununla bitireyim. Aksi ispat edilmedikçe Zazaca ve Kurmancca’nın daha eski bir irani dilden neşet ettiğini ve yakın akraba iki dil olduğunu kabul ediyorum. Bu ağacın en kökünde ise PIE (Proto Hint Avrupa) diye bilinen kök bir dil var. Eğer bunun aksi bir iddia olacaksa bu bilimsel kriterlere uygun, kullandığı metodu açıklanmış ve tartışmaya açılmış bir yayınla yapılmalıdır. Eğer bu iki dilin tamamen apayrı kökten olduğu iddia edilecekse, bu da gene aynı kriterlerde bir yayınla yapılmalıdır. Bunun dışındaki beyanların bir hükmü olamaz. Akademi bir feodal şeyhlik kurumu değildir. Makalesiz “şu hoca böyle demiş” demek boş laftır.
Bütün bu azami koşullar yerine gelmezse, oturup bilim metodu, dilbiliminin temel kuralları, Hint Avrupa dillerinde ses dönüşümleri vs gibi konular hakkında bir şeyler öğrenmezseniz neyi nasıl tartışıp bir yere bağlayabiliriz?
Işte bunlar olmayınca elbette argo konuşmaktan başka bir şey içimden gelmiyor.
Umarım bunlar değişir ve siz de benim gerçeği anlamaktan başka hiçbir derdimin olmadığını anlarsınız.
Bımane weşiyede!